Milliyet – 25 Haziran 2004
Son aylarda özellikle İstanbul’da giderek artan bir biçimde kiralık ev sorunu ortaya çıkmaya başladı. Lüks semtlerde kira bedelleri son derece yüksek, orta gelirli bir ailenin o semtlerde ev kiralaması olanaksız. Diğer semtlere baktığımızda da çalışan bir aile için zaten yüksek olan kira bedelleri yılbaşından bu yana daha da yükseldi. Bunun iki önemli nedeni var.
Birincisi; Faizlerin giderek düşmüş olması. Döviz kurlarının gerilemesi faizle geçinen kesimleri üretilmiş, ancak bugün için boş olan evlerden satın almaya yönlendirdi. Faizle geçinen kesimler ev satın alarak, satın aldığı evi kiraya vermeye başladı. Zira artık kira gelirleri, paranın getirisinin neredeyse üzerine çıktı. Son zamanlarda artan ev satışlarının önemli bir nedeni budur.
İkincisi; Birkaç yıldan beri konut arzının yani konut yapımının azalması. Belediyelerden alınan yapı kullanma izinleri (iskan) veya yapı izin belgelerine (ruhsat) sayıca baktığımızda çok ciddi azalmaların olduğunu görürüz. 1990’lı yıllarda yapılan konutların, bugün için ancak 1/4’i yapılabiliyor. Şu anda birçok firma ve kooperatif birlikleri yeni konut projelerine başlamak üzere hazırlık yapsalar da, birkaç yıldan bu yana gerek özel sektörün ürettiği konut sayısı, gerekse kooperatif kesiminin ürettiği konut sayısında ciddi bir azalma söz konusudur. Özellikle kooperatif kesiminin ürettiği konut sayısındaki azalmanın kira bedellerinin yükselmesinde çok büyük payı var. Kooperatif kesiminin ürettiği konutlar genellikle orta ve alt orta gelir grubuna yönelik evlerdir. Bugün için bu kesimi özel sektör çok zor ev sahibi yapabilmektedir. Oysa kooperatifler aynı kesimi çok kolaylıkla ev sahibi yapmaktaydı. Alt orta ve orta gelir grubunda bulunan ailelerin ev sahibi olmaları güçleştiği için, bu aileler mecburen ev kiralamaya, kiralık konuta yöneldiler. Bir yandan nüfus artışı, diğer yandan azalmakla birlikte süregelen iç göç baskısı, bütün bunlara eklenen konut sunumunun azalmış olması, yapı kooperatifçiliğinin yaşadığı sıkıntılar, bugün yaşanan kiralık konut sorununun başlıca nedenlerini oluşturmaktadır. Ancak üzerinde en çok durulması gereken konu; Bugüne değin beğensek de, beğenmesek de eksikleriyle, fazlalarıyla kooperatif kesiminin gerileme içinde olması gerçekten konuta ihtiyacı olan kesimlerin ev sahibi olamaması gibi bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ev kiralarının bu denli yüksek olmasında bu husus dikkatten kaçmamalıdır. Kooperatifçilik bir olgudur, varlığını 150 yılı aşkın bir süredir bütün dünyada başarı ile sürdürmektedir. Ülkemizde siyasi iktidarların kooperatifçiliğe bakış açısı ve destekten yoksun bırakması, kooperatiflerin başı boş görüntüleri halkı kooperatiflerden uzaklaştırdı. Oysa böyle olmamalıydı. Zira kooperatifler bugüne değin ülkemizdeki mevcut yasal konutların yüzde 25’ini yapmış çok önemli kuruluşlardır. Üstelik bu yüzde 25 toplumun dar ve orta gelirli kesimdeyse ve gerçek ihtiyaç sahibiyse ki, böyle bu rakam daha da anlamlıdır.
Ülkemizde kiralık konut üretimi yoktur. Devlet de, kooperatif kesimi de, özel sektör de mülk konut üretmektedir. Bu şartlar altında ülkemizde mortgage sistemi (ipotekli uzun vadeli kredi sistemi) tesis edilmiş bile olsa, bence kooperatif kesimi teşvik edilmeli, kooperatif kesimi de yeniden yapılanarak yeni şartlara uyum sağlayabilmelidir. Bu konuda gerek kooperatiflere, gerekse devlete önemli görevler düşmektedir. Aksi halde mülk konut olsun, kiralık konut olsun yaşanan tablo daha da ağırlaşacaktır.