Milliyet – 11 Haziran 2004
AF
Türkiye’nin sağlıklı kentleşmesi için 25 yılı aşkın bir süredir çaba harcayan birisiyim. Yüz binlerce konut yapmış, ülkemizin kentleşme alanındaki en büyük sivil toplum örgütü olan TÜRKKENT’in yakın zamana kadar Genel Başkanlığını yaptım. Halen aynı konularda öğretim görevlisi olarak, gazetemizdeki köşemde, yaptığım iş itibariyle bu konularda katkı yapmayı sürdürmekteyim. Mesleğe başladığımdan bu yana ülkemizdeki neredeyse her şey değişti ama bir şey var ki hiç değişmedi. “Kayıtlı, belgeli iş yaparsanız başınız kolayca derde girer; kayıtsız, belgesiz iş yaparsanız başınız derde girmediği gibi, muhtemelen mükafatlandırılırsınız”. Bu kural hiç değişmedi.
Meslek yaşamım boyunca konutlar yaptım, kentler kurdum, plansız, projesiz, kayıtsız hiçbir iş yapmadım, tabii başım da çoğu kayıtlı iş yapanlar gibi kolayca derde girdi. Belediyeler bir yandan, vergi daireleri, sosyal sigortalar kurumu, bakanlık teftişleri diğer yandan. Her zaman; evrak, belge sundukça, hep açıklamak, anlatmak ve hesap vermek zorunda kaldık. 25 yıldan bu yana da kaçak yapıları, gecekonduları sürekli dile getirdim, ülke ekonomisine verdikleri zararı anlattım. Bizler sağlıklı, planlı, güzel kentler kurarken; vergilerimizi ödüyorduk, SSK primlerimizi kuruşuna kadar yatırıyorduk, hatta işin yüklenicisi olan firmanın SSK primlerini doğru ve tam olarak ödeyip ödemediğini de belgelere bağlayarak kontrol ediyorduk. Bütün bunları yaparken, kurduğumuz kentlerin içme suyu borularını biz döşüyor, kanalizasyonu, elektrik trafolarını, yolları hatta telefon santraline kadar kendimiz yapıyorduk. Kısaca Devlete yük olmadan kentsel, sosyal ve teknik altyapıyı kentleri kuran, yasal konutları yapan bizler yapıyorduk, her şeyimiz kayıt altındaydı. Kamuya, “gelin bunları yapın bizim ihtiyacımız var” desek de, kamu zaten bunları yapmadı çünkü, biz yasal konut yapıyorduk. Oysa kaçak yapanlar sadece imar haklarını, ya da arsayı çalmakla kalmıyor, vergi kaçırıyor, kaçak işçi çalıştırıyor, suyunu, elektriğini kaçak kullanıyor ve kentin bütün alt yapısından neredeyse bedava faydalanıyordu. Bu durum hiç değişmedi.
Şimdi şöyle bir hafızanızı yoklayın bir bakalım son 30 yıldır acaba kaç defa vergi affı çıktı? SSK primlerini yatırmayanlara kaçıncı defa kolaylıklar tanındı? İrili ufaklı çıkan imar aflarının sayısı neredeyse her seçim dönemine bir af olarak denk düşmüyor mu? Diğer yandan gecekondu ve kaçak yapıların olduğu semtlere seçim yatırımı olarak getirilen yolları, su ve elektrik hizmetlerini, kentsel altyapıyı, kaçırılan vergi ve SSK primlerini altyapı bedellerini üst üste koyduğumuzda ülkemizin ekonomik kaybının ne denli büyük olduğunu görürüz. Sonuç olarak da yasal konut yaparsanız, kentsel altyapı bedelini kamu yönetimi sizden alır. Verginizi, SSK priminizi, harçlarınızı günü gününe ödemek zorunda kalırsınız ama kayıtsız, kaçak konutlar yaparsanız neredeyse hiç sorun çıkmaz, çünkü af çıkar. Vergi affı çıkar, imar affı çıkar, SSK affı çıkar bedel ödeyen vatandaş cezalandırılır, kaçakçılık yapan, hırsızlık yapan mükafatlandırılır.
Geçtiğimiz günlerde bir milletvekili dostumun evine uğradım. Günlerden pazardı, saat gece 21:00 dolaylarıydı. -“Biraz önce vergi dairesinden geldiler, bazı şeyler sordular” dedi. -Biraz önce mi? Pazar günü, bu saatte ne sordular? -Vergi dairesine çağırıyorlarmış. -Sen ne dedin? -Gelmesine geliriz de siz Florya’daki kaçak yapıları, Sultanbeyli’yi, Boğaz sırtlarını kaçak yapıları da böyle gecenin bu saati dolaşıyor musunuz? Bu evleri yapan firma belli, her şeyi kayıt altında, her şey belgeli, bizler belliyiz vergilerimizi veriyoruz. İskanı olan yasal konutlarda oturuyoruz, onları satın alıyoruz, burası da böyle bir site dedim.
Sanırım milletvekili olduğumu öğrenince, memur da bir şey söylemeden gitti… Söyledim ya, kural değişmiyor…